Eskir bir sevdanın gözyaşları masalda
dökülmüş anka kuşunun kanatlarına
bir kıvılcım
bir uzun ateş
ayağında çöl tuzu, yan yan bitmiyor
ektiği tarlada, hasretin tohumlarıyla
bir kız hasadını topluyor
denizci sevgilisine, yıllar önce ölen
mezarının üstünde otlar
soluk ay ışığında ayrılık türküleri söylüyor
kulak kesildi gecenin dorukları
bir bıçak düştü
çığlık sessizliğine, yüreği al’a kesti
bir fesleğen öldü, sardunya sararıp düştü
hiç kimse duymadı yakarışını
kırıldı kanatları bir serçe köze düştü
yüreği delip geçti kınından çıkan hasret
talanlara kurulan saat ateşten bir taçla
kondu kuşlar gibi zamanın akışına
durup durup çatladı kabuk
kanadı yara
hüzün perdelerini çekti gözlerin penceresi
ektiği tarlada, hasretin tohumlarıyla
bir kız hasadını topladı
sırtında sürgün geçmişi, köz tutar gibi tuttu
geldi yangınların rahminden denize ateş düşüren
suyun alazıyla ovdu ellerini
ne ay ışığı vardı gecede
ne kendine acıma
adanış hazırdı yalnızca
çözdü yüreğinin palamarını
döktü küllerini
...
gözlerini kapattılar, yüzünü örttüler ak köpüklerle
hiç kimse duymadı küllerin iniltisini
biraz düş, biraz gerçek, hayat yalan söyledi